Giriş
İnsanlık, kendi gerçekliğini sorgulama ve sıradanlaşmış inançlara karşı çıkma eğilimiyle ön plana çıkar. Düşünme ve sorgulama, insanın yaşamının temel bir parçasıdır çünkü insan, düşündükçe ve sorguladıkça, toplumun dayattığı gerçek dışılıkları (ya da adına ne demek isterseniz) fark eder. Böylece, kendisine dayatılan normlardan ve kalıplardan uzaklaşarak özgürleşme yolunda bir adım atmış olur.
Gözlemlenen gerçeklik ile idrak edilen gerçeklik arasındaki uçurum, insanın algı ve anlayışını sürekli olarak sınar. Aktarılan ya da gösterilen ile idrak edilen gerçeklik arasındaki farklılık, insanın düşünsel olarak meşruiyet ya da anlamlandırma arayışına iter. Bu süreç, insanın kendi bilincini ve kimliğini keşfetme yolculuğunda önemli bir rol oynar.
Ancak, bu yolculuk kolay değildir. Toplumun sürekli olarak bireylere dayattığı normlar ve ideolojiler, insanların düşünce özgürlüğünü kısıtlar ve onları manipülasyona açık hale getirir. Bitmek bilmeyen bir algı ve manipülasyon dalgası altında, insanlar gerçeği bulma amacıyla devamlı olarak savaş verirler.
İşte bu noktada, felsefi ve düşünsel çaba ve bilimsel bilgi devreye girer. Felsefe, insanın içsel sorgulamalarını ve düşünsel keşiflerini yönlendirirken, bilim, mantık ve gözlemle desteklenen nesnel gerçekliği araştırır. Bilim ve felsefe, insanın kendi iç dünyasını ve dış dünyayı anlama çabasında kılavuzluk eder. Bu bakış açısıyla bilgi ve sermaye kavramlarına ve insanların bunu nasıl algıladığına daha yakından bakalım.
Bilgi ve sermayenin muhafazası, tarih boyunca bireylerin sahip oldukları kaynakları koruma ve paylaşma konusundaki isteksizlikleriyle, hem felsefi hem de ekonomik tartışmalara konu olmuştur. Bir noktada kapitalizm ile sosyalizm’in zıtlığı ya da çatışması da diyebiliriz. Kapitalizm ve sosyalizm, ekonomik sistemler ve toplumsal organizasyon modelleri açısından zıt felsefi yaklaşımları temsil ederler. Kapitalizm, özel mülkiyetin ve piyasa dinamiklerinin ön planda olduğu rekabetçi bir yapıyı savunurken, sosyalizm ise toplumsal eşitlik ve devletin ekonomik faaliyetlere müdahalesini öne çıkararak toplumsal refahı hedefler. En önemli fark, mülkiyet ve kaynak dağılımının nasıl olması gerektiği konusundaki temel görüş ayrılığıdır. Bu yazıda, bireylerin bilgiyi ve sermayeyi nasıl muhafaza ettiklerini, bu davranışların kapitalist sistemde nasıl teşvik edildiğini ve toplumdaki / bireylerdeki algı ve eşitsizlikleri nasıl şekillendirdiğini analiz edeceğiz.
Because our entire universe is made up of consciousness, we never really experience the universe directly we just experience our consciousness of the universe, our perception of it, so right, our only universe is perception.
(Tüm evrenimiz bilinçten oluştuğu için, evreni asla doğrudan deneyimlemiyoruz, sadece evrene dair bilincimizi, ona dair algımızı deneyimliyoruz, yani doğru, bizim tek evrenimiz algıdır) – Alan Moore
Felsefi Perspektif
Bilgi ve İktidar: Bacon ve Foucault
Francis Bacon’ın “bilgi güçtür” (scientia potentia est) ifadesi, bilginin iktidar üzerindeki etkisini vurgular. Bacon’a göre, bilgiye sahip olan bireyler, bu bilgiyi başkaları üzerinde iktidar kurmak için kullanır.

Michel Foucault ise bilgi ve iktidarın karşılıklı bağımlılığını ve toplumsal normları nasıl şekillendirdiğini inceler. Foucault’a göre, bilgi sahipleri, bu bilgiyi kontrol ederek hegemonya kurar ve toplumu şekillendirir (Foucault, 1977).

“Schools serve the same social functions as prisons and mental institutions- to define, classify, control, and regulate people” – M. Foucault
“There is no power relation without the correlative constitution of a field of knowledge, nor any knowledge that does not presuppose and constitute at the same time power relations”― Michel Foucault, Discipline and Punish: The Birth of the Prison
Özgürlük ve Toplumsal Fayda: John Stuart Mill
John Stuart Mill, bireylerin bilgi ve yeteneklerini geliştirme hakkını savunur, ancak bu bilgiyi toplumsal fayda için kullanmaları gerektiğini belirtir. Bilginin paylaşılmaması, toplumun genel refahını olumsuz etkiler (Mill, 1859).
It is better to be a human being dissatisfied than a pig satisfied; better to be Socrates dissatisfied than a fool satisfied. And if the fool, or the pig, is of a different opinion, it is only because they only know their own side of the question.”― John Stuart Mill, Utilitarianism
Ekonomik Perspektif
Kapitalist Sistem ve Bilgi
Kapitalist sistemde bilgi, ekonomik bir meta haline gelir ve bireyler bu bilgiyi rekabet avantajı elde etmek için korurlar. Patentler ve ticari sırlar, bilginin korunmasını sağlar ve bu durum ekonomik eşitsizlikleri derinleştirir (Smith, 1776).

Görünmez El ve Toplumsal Fayda
Adam Smith‘in “görünmez el” teorisi, bireylerin kendi çıkarlarını maksimize ederken topluma dolaylı olarak fayda sağladıklarını öne sürer. Ancak, bilgiye erişimi olanların bu bilgiyi paylaşmaması, toplumsal faydayı engelleyebilir ve ekonomik eşitsizlikleri artırır (Smith, 1776).
“How selfish soever man may be supposed, there are evidently some principles in his nature, which interest him in the fortune of others, and render their happiness necessary to him, though he derives nothing from it, except the pleasure of seeing it.” – Adam Smith
Algı ve Eşitsizlik
Sosyal Etiketler ve Kültürel Sermaye
Bilgi ve maddi güç, sosyal etiketler ve algılar üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Pierre Bourdieu‘nün “kültürel sermaye” kavramı, bilginin toplumsal statü üzerindeki etkisini açıklar. Bilgiye ve paraya sahip olan bireyler, daha yüksek bir statüye sahip olur ve bu durum bilgiye erişimi olmayanların özgüvenini zedeler (Bourdieu, 1986).

“To subject to scrutiny the mechanisms which render life painful, even untenable, is not to neutralize them; to bring to light contradictions is not to resolve them. But, as skeptical as one might be about the efficacy of the sociological message, we cannot dismiss the effect it can have by allowing sufferers to discover the possible social causes of their suffering and, thus, to be relieved of blame.” Pierre Bourdieu, The Weight of the World: Social Suffering in Contemporary Society
Algı Psikolojisi
Algı, dünyanın duyusal deneyimimizi ifade eder. Nesneleri, ilişkileri fark etmemiz sürecidir. Çevremiz hakkında bilgi edinmemizi sağlayan bu deneyim aracılığıyla çevremiz hakkında bilgi ediniriz. Algı, bilgi işleme süreçlerimizi kullanarak bilgiyi işlediğimiz sürece dayanır, örneğin bir arkadaşın yüzünü tanımak veya tanıdık bir koku algılamak için hafızayı kullanırız. Algılama süreci sayesinde çevresel uyarıcılara hem tanıyabilir hem de tepki verebiliriz. Algı ayrıca, bireylerin karar verme süreçlerini etkiler. İnsanlar, çevrelerinden gelen bilgileri algıladıkları şekilde yorumlayarak kararlarını şekillendirirler. Bu da bireylerin, kendi değerleri, inançları ve hedefleri doğrultusunda hareket etmelerini sağlar. Toplumlar da, bireylerin algıları üzerinden şekillenir ve toplumsal normlar, değerler ve kuralların oluşumunda önemli bir rol oynar.
Sosyal biliş teorileri, bireylerin güç ve statü sahibi olanlara yönelik algılarının toplumsal dinamikleri nasıl şekillendirdiğini analiz eder (Kunda, 1999).
Capital directs people’s values to be measured and defined solely by monetary gains; however, a person’s true worth encompasses much more than the wealth they possess.” – Amartya Sen
“Stereotypes can affect how we perceive and interpret the behavior of others. Even when individuals do not consciously endorse stereotypes, these cognitive shortcuts can still influence their judgments and actions.” – Ziva Kunda

Ahlaki Perspektif
Eşitsizlik ve Adalet
Ahlaki açıdan, bilgi ve maddi güce sahip olanların bu kaynakları paylaşmaması toplumsal adaleti zedeler. Immanuel Kant’ın “evrensel ahlak yasası” gereğince, her bireyin eşit fırsatlara sahip olması gerektiği savunulur. Ancak kapitalist sistem, bu eşitlik idealini gerçekleştirmeyi zorlaştırır (Kant, 1785).
İnanç ve Kader
Kapitalist sistemin rekabetçi yapısı, bireylerin kendilerine olan inançlarını zayıflatabilir ve sahip olmayanların kaderlerine razı olmalarına neden olabilir. Bu durum, bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmelerini engeller ve toplumsal gelişmeyi olumsuz etkiler (Frankl, 1946).

“The principles that shape our virtues as a society define the collective social richness of those that are committed to live by their virtues.”― Wayne Chirisa
The inherent vice of capitalism is the unequal sharing of blessings; the inherent virtue of socialism is the equal sharing of miseries.” – Winston Churchill
Capitalism does not permit an even flow of economic resources. With this system, a small privileged few are rich beyond conscience, and almost all others are doomed to be poor at some level.” – Martin Luther King Jr.
Sonuç
Bilgi ve para konusundaki muhafazakarlık, toplumsal eşitsizlikleri derinleştirir ve bireyler arasında algısal farklılıklar yaratır. Kapitalist sistem, sınıfsal farkları koruyarak ve derinleştirerek toplumsal adaleti zedeler. Kapitalizmin eşitsizlikleri derinleştirmesi ve toplumsal sınıfların kendini koruması, gelir, sermaye ve bilgiye sahip olmadaki eşitsizliği inanılmaz boyutlara ulaştırır. Bu durum, makro düzeyde ülkeler arası rekabeti daha da artırır ve zengin ile yoksul arasındaki uçurumu giderek büyütür. Kapitalizmin temel prensipleri, rekabet ve kar odaklılık, kaynakların konsolidasyonunu ve elitenin güçlenmesini destekler. Bu da zenginlerin zenginleşirken yoksulların daha da yoksullaşmasına yol açar. Sonuç olarak, kapitalist sistem, toplumsal eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin derinleşmesine katkıda bulunurken, aynı zamanda ekonomik ve sosyal açıdan dengesizlikleri artırarak, daha geniş bir insanlık perspektifinden bakıldığında sürdürülemez bir yapıya dönüşebilir. Bu nedenle, kapitalist sistemdeki eşitsizliklerle başa çıkmak ve daha adil bir toplum oluşturmak için farklı ekonomik ve sosyal modellerin incelenmesi ve uygulanması önemlidir. Bu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha sürdürülebilir ve kapsayıcı bir gelecek için hayati bir adımdır. Daha adil ve eşitlikçi bir sosyal düzenin inşası, bilgiye erişim engellerinin kaldırılması ve eğitim olanaklarının artırılması gerekmektedir. Bu, sadece ahlaki bir zorunluluk değil, aynı zamanda ekonomik sürdürülebilirlik ve toplumsal huzur için de elzemdir. Elbette gelinen noktada durumu tersine çevirmek çok ama çok zor olabilir.
Kapitalist sistemdeki temel engeller, gelir ve servetin yoğun bir şekilde birikmesi, güçlü lobilerin ve çıkar gruplarının mevcudiyeti, ekonomik kaynakların özel sektörün kontrolünde olması ve sosyal politikaların kısıtlanması gibi faktörlerdir. Bu engeller, mevcut düzenin korunması ve değişim isteklerinin bastırılması için güçlü bir direnç oluşturabilir.
22. yüzyıl eşitsizliklerin daha da korkunç bir hale geldiği bir yüzyıl olacak. Algıyı yönetenler ile algı tarafından yönetenler arasındaki sayısal fark azaldığında toplumlar arasındaki fark, bireyler arasındaki fark (aslında olmayan) daha da azalacak. Ancak sistem bunun açığa çıkmaması için elinden geleni yapmaya devam edecek….
KAYNAKÇA
- Bourdieu, P. (1986). The forms of capital. In J. Richardson (Ed.), Handbook of Theory and Research for the Sociology of Education. Greenwood.
- Bourdieu, P. (1999). The Weight of the World: Social Suffering in Contemporary Society. Stanford University Press.
- Foucault, M. (1977). Discipline and Punish: The Birth of the Prison. Pantheon Books.
- Frankl, V. E. (1946). Man’s Search for Meaning. Beacon Press.
- Kant, I. (1785). Groundwork for the Metaphysics of Morals. Cambridge University Press.
- Kunda, Z. (1999). Social Cognition: Making Sense of People. MIT Press.
- Lukes, S. (2005). Power: A Radical View. Palgrave Macmillan.
- Mill, J. S. (1859). On Liberty. Longman, Roberts & Green Co.
- Smith, A. (1776). An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations. W. Strahan and T. Cadell.
- https://www.verywellmind.com/perception-and-the-perceptual-process-2795839
YAZAR : MERT MEHMET ŞENER